Academia.eduAcademia.edu
OCTAVİO PAZ’IN YALNIZLIK DOLAMBACI ADLI ESERİNİN TÜRK KÜLTÜRÜYLE MEKSİKA KÜLTÜRÜNÜN BENZERLİKLERİ BAĞLAMINDA İNCELENMESİ Tayfur EVSEN GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ / TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ tayfurevsen1905@gmail.com ÖZET Birbirinden bağımsız oldukları hâlde kimi toplumlar; yaşantılar, kavramlar, toplum içerisindeki ilişkiler, tarihsel süreçler ve daha birçok alanda benzer özellikler göstermektedirler. Octavio Paz’ın Yalnızlık Dolambacı adlı eseri aracılığıyla da Meksika kültürü ile Türk kültürünün benzer yönlerinin ortaya koyulması, bu benzerliklerin farklı başlıklar altında incelenmesi amaçlanmıştır. Çeşitli bölümler üzerinden yapılan karşılaştırmalar neticesinde birbirinden kopuk olan iki kültürün de benzer özelliklere sahip oldukları tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Octavio Paz, Yalnızlık Dolambacı, Türk Kültürü, Meksika Kültürü İnsanlar, tarih boyunca gerçekleştirmiş oldukları etkinliklerle beraber yaşayış biçimlerini farklı milletlere isteyerek ya da istemeyerek aktarmışlardır. Bu aktarımlar genel olarak ticaret, savaş ve eğlence amaçlı ziyaretlerle yapılmıştır. Kültür kavramı etrafında şekillenen bu yaşayış biçimleri milletlerin benzer ve farklı yönlerini ortaya koymaktadır. Dil, din, eğitim, ekonomi, teknoloji, sosyal kurumlar, örf ve adetler, değerler ve tutumlar, estetik sanatlar, semboller, tabular ve törenler gibi ögeleri içinde barındıran kültür, bir toplumu tanımak açısından hayati önem taşımaktadır. Değişen zaman ve dünyayla birlikte kültürel anlamda da birtakım kayıplar ve değişimler yaşanmaktadır. Sözgelimi, kültür taşıyıcılığı neticesinde çeşitli toplumlarda kültürel bozulmalar göze çarpmaktadır. Özellikle dil, din ve giyim tarzlarında değişimlere sık sık rastlanmaktadır. ‘’Genel olarak kültür, hep birleştirici yönü ile vurgulanmıştır. Ancak kültür sadece bir birleştirici değildir aynı zamanda ayırıcı olma özelliğine de sahiptir. Çünkü kültür, genel olarak karşıtlarını da yaratmaktadır.’’ (Arslantaş, 2008) Milletler, çeşitli kültürel özellikleriyle kendilerini diğer toplumlardan farklı görmektedirler. Bu farklı gösterme çabaları kimi zaman kendi kültürel ögelerini kutsallaştırma boyutlarına kadar gidebilmekte ve ülkenin en önemli ögesi hâline gelebilmektedir. Meksika toplumlarında öne çıkan Fiesta1 kavramı bu konuya örnek teşkil eder niteliktedir. Fakat her ne kadar farklı ögeler olarak görünseler de aslında birçok medeniyetin benzer kültürel değerleri de bulunmaktadır. Nitekim bu incelemede Meksika ve Türk toplumunun benzer özellikleri, Octavio Paz’ın Yalnızlık Dolambacı adlı eserinden hareketle incelenecektir. YALNIZLIK DOLAMBACI Yalnızlık Dolambacı adlı eserde Meksika’nın ve Meksikalının dramatik yalnızlığı anlatılmakta, Meksika insanının ulusal karakteri, dünyaya olan bakış açışı, sömürgeleştirilmesi, devrime uzanan yolu ve yaşam öyküsü, kültürel antropolojik bir bakış açısıyla ele alınmış ve kitabın yazıldığı zamana kadarki tarihsel süreçle birlikte 9 bölüm altında işlenmiştir. “Kendi kültürünün bilinçaltı katmanlarını çözümleyen bir inceleme olması yanında bu kitap, insan yalnızlığının evrensel gizini araştıran bir belgeseldir.’’ (Güvenç, 1978) 1 Şenlik, bayram, yortu. TARİH Her iki milletin de tarihine bakıldığı zaman benzer süreçlerden geçtikleri göze çarpmaktadır. Gerek yaşayış biçimleri gerekse dinsel açıdan çeşitli değişimlere uğramışlardır. Meksika coğrafyasında yaşamış olan halkların tıpkı Anadolu halkları gibi ilkellikle iniltili olmamaları bu bağlamda Türk ve Meksika toplumlarının benzer özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki toplum da şu an bulundukları topraklara vardıklarında ilkellikten uzak toplumlarla karşılaşmışlardır. Anadolu’da, Bizans İmparatorluğu başta olmak üzere Ermeniler, Süryaniler, Araplar, Hristiyanlar ve Türkler bulunmaktaydı. Meksika’da ise Chalco, Xochimilco, Tlacopan, Culhuacan ve Atzcapotzalco gibi çok sayıda şehir devleti vardı. ‘’Tarihçilerin ve arkeologların araştırmalarına göre, bugünkü Meksika topraklarında eskiden beri yaşamış halklar, hiç de öyle ‘ilkel’ ya da ‘barbar’ deyip yabana atılacak türden toplumlar değildi.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 94) Türkler gibi Meksikalılar da göçebe hayat sürmüş olan çeşitli topluluklardan meydana gelmiştir. Özellikle göçebe kabilelerden biri olduğu düşünülen Azteklerin 13. yüzyılda bugünkü Meksika ve Orta Amerika’ya yerleşmeleri bu kanıyı destekler niteliktedir. ‘’Kuzeydeki çöllerle tarıma henüz açılmamış ovalar arasında ‘Çiçimeka’ adıyla bilinen göçebeler dolaşırdı.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 94) Meksika toplumu da birtakım dayatmalarla birlikte dinlerinde değişikliğe gitmişlerdir. ‘’Yerli halkın fetih sonrası dini, yeni ve eski inançların bir karışımı olmuştur, kuşkusuz. Başka türlü de olamazdı. Çünkü yerliler için Katoliklik tepeden inme, zorlanmış bir dindi.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 109) Türklerin de her ne kadar 751 yılındaki Talas Savaşı’yla birlikte Müslümanlığa geçiş yaptıkları, tek tanrı inancına benzer özelliklerinden dolayı bu dine geçtikleri söylense de Araplarla yapılan savaşlar neticesinde Türklerin İslamiyet’e geçişinde zoraki bir asimilasyon politikası izlendiği aşikardır. MEKSİKALI-TÜRK Kitabın önsözüne de bakıldığında Meksika ve Türk insanlarının benzer kişilik özellikleri gösterdiği okuyucuya aktarılmıştır. Bundan hareketle iki milletin karakteristik yapısı karşılaştırılacaktır. Sözlü kültürle başlayan Türk geleneğinde destanlar ve söylenceler halkın beğenisini kazanmıştır. Meksika da aynı durumdadır. ‘’Onlar peri masallarıyla polis öykülerini severler; bizler söylencelerle destanları severiz.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 17) Türk geleneğinde dini ve millî bayramlar, düğünler, törenler önemli yer tutmaktadır. Bu tarz eğlence ve kutlamalarda küskünlükler, husumetler unutulur. İnsanların bir araya geldikleri böylesi özel günlerde ülkeyle ilgili sorunlar bir müddet de olsa unutulur. Meksika’da bu durumun tersi bir durum görülmez. Fiesta adını verdikleri kutlamalar ülkenin en büyük, belki de tek moral kaynağıdır. ‘’Biz Meksikalılar bayramlara ve düğün derneklere katılmaya bayılırız. İnsanları bir araya getiren toplulukları -zamanın akışını unutturacak herhangi bir olayı, insanlarımızı ve geçmişi anmak için düzenlenen tören ve şölenleri- hiç kaçırmayız.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 44) Düğünlerde ve bayramlarda havaya ateş etme, silahıyla bütün sinirini havaya boşaltma, halk arasındaki adıyla ‘magandalık’ geleneği Meksika için de geçerlidir. ‘’Fiesta süresince, o sessiz, suskun Meksikalı ıslık çalar, bağırır, şarkı söyler, çata-pata yakar ve tabancasını boşaltır havaya.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 46) Duygusal olaylarda da benzer yaklaşımlar görülmüştür. ‘’Sevince açılırız ve duygularımızı açığa vurmaya başlarız. Çünkü, geleneğe göre, acı çeken kişinin aşk yarasını sevgilisine göstermesi gerekir. Ama yarasını açığa vuran aşık, simgeye dönüşür.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 38) İçinde yaşanılan coğrafyalardan Türk edebiyatına geçmiş olan imgesel aşkların Türk geleneğinde önemli yansımaları görülür. Leyla ile Mecnun mesnevisi de bu yansımalardan biridir. Mecnun, yani aşık, bir simgeye dönüşmüştür. KADINLAR VE ERKEKLER Kadın ve erkeklerin dünya üzerindeki birçok coğrafyada eşit şartlarda yaşamadıkları bir gerçektir. Bu durumu Meksikalı-Türk geleneğine indirgemek ve sadece iki milletin benzer biçimlerde yaşantılara sahip olduklarını söylemek pek doğru olmayacaktır fakat şunu da belirtmekte fayda vardır ki Meksika-Türk geleneklerini karşılaştırırken bu ilişkiye değinmemek kıyasın eksik kalmasına neden olacaktır. Değişen Türk toplumunda kadınların, birçok millette olduğu gibi metalaştırıldığı ve bir hizmetçi gibi, doğurganlığı tasvir eden bir ana gibi görüldüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Erkek, evin direğidir. Cinsel arzularının tatmin edilmesi gerekir. Bu yüzden bir kadına ya da bir ‘şey’e ihtiyaç duyar. Bekaretini kaybetmiş bir kadın öyle ya da böyle damgalanmış olur. Meksika toplumunda da benzer tutumlar görülmektedir. ‘’Kadınlar erkeklerden daha aşağı görülür. Çünkü onlar (cinsel ilişkiye başlayan ‘peki’ demekle) kendilerini dışa açmış olurlar. Ne var ki onların güçsüz olmaları beden yapılarından, dişiliklerinden ileri gelir. Cinsel ilişkiye bir kez ‘evet’ demiş olması dışında hiçbir zaman kapanmayan bir yara izi olarak kalır kadın için.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 24) Kadın, din kisvesi altında bastırılmış duyguları olan bir canlıdır. ‘’Kadın sonradan evcilleştirilmiş, yırtıcı bir yaratık; doğuştan kösnül ve günahkardır, sopayla bastırılıp ‘dinin katı ilkeleriyle’ yönetilmelidir.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 32) Türk toplumunda da kadın dinsel kurumların ve ‘dindar’ şahısların gözetimi altındadır. Toplum tarafından baskılanır ve belirli bir kalıba oturtulmaya çalışılır. ‘’Ailesi, toplumsal sınıfı, okulu, dostları, dini ve sevgilisi el ele verip kadına o imgesel kişiliğini benimsetmeye çalışırlar.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 218) Erkek tarafında da benzer farklılıklar bulunmaktadır elbette. Meksika toplumunda olduğu gibi Türk toplumunda da erkek için duygusallığa yer yoktur. ‘Erkek adam ağlamaz.’ Sözü nesillerdir topluluğumuz tarafından benimsenen bir kalıp hâline gelmiştir. ‘’Ayrıca erkeklik onurumuz düşmanlık kadar, sevgi ve sevecenliğin de baskısı altındadır. Genel savunma düzenimizdeki herhangi bir duygusal gevşeklik, erkekliğimize gölge düşürebilir.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 25) Erkekler arasındaki güç gösterisi her toplumun en ilkel duyguları arasındadır. Bu güç gösterilerinin neticesinde erkekler her zaman kaba varlıklar olarak görülmüştür. Bu nedenle gardını indirmiş ve derdini başka bir erkekle paylaşan erkek, karşıdaki hemcinsine koz vermiş olur. Meksika insanı da bu durumdan mustariptir. ‘’Meksikalı ne zaman bir dostuna ya da tanıdığına açılıp derdini paylaşsa, (erkeklik) tahtından inmiş sayılır. Derdini açtığı kimselerin kendisini küçük görmelerinden korkar.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 25) Erkeklerin güç gösterilerini, aralarındaki tartışmaları önleyebilecek bir tek etmen vardır, o da kadındır. Kavgaların başlama sebebi ve kavgaları bitiren yine kadındır. ‘’Erkekler arasındaki iş güç ilişkilerinin sertliğini ancak kadınların yumuşatabileceği inancı yaygındır.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 34) İkili ilişkilerde erkeğin de çoğu zaman seçim özgürlüğünden mahrum olduğunu görebiliriz. Görücü usulü evlilikler bu durumun en iyi örneklerinden biridir. Aile tarafından dayatılan evlilikler günümüzde de pek moda olmasalar da eski bir gelenek olarak hâlâ varlığını sürdürmektedir. ‘’Özgürce seçemediğimiz için çevremizin bize uygun gördüğü kadınlardan birini seçeriz.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 222) Günümüzde evliliklerdeki en büyük sorun boşanmayla ilgili konulardır. Fakat bu sorun ekonomik yükümlülükler dışında erkeği baskı altına almaz. Kadın, bu boşanmada en çok zararı gören taraf olarak toplum önüne atılır. Bir kez boşanmış olan kadın, toplum tarafından ikinci plana atılarak kimi zaman cinsel arzuları tatmin eden korumasız bir haz kaynağı olurken kimi zaman da ahlaksız bir varlığa dönüşür. Meksika da aynıdır. ‘’Herkesin eşini özgürce seçebildiği toplumda bugünkü boşanma -tıpkı fahişelik, hafifmeşreplik ve zina gibi- çağdışı olay sayılacaktır.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 222) Bir ek olarak şunu da belirtmekte fayda vardır: Farklı ırktan, dinden -özellikle de farklı dinden-, sınıflardan kişilerle ilişkide bulunmak tartışma konuları olmuştur. Muhafazakâr kesim tarafından bu tarz ilişkiler eleştiri konusu olurken ilişkinin geleceğine de ümit verilmez. ‘’Başka ırktan, kültürden ve toplumsal sınıflardan kişileri sevmek zordur, suçtur.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 219) DIŞLANMIŞLAR Hemen hemen her milletin dışladığı bir kesimin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu dışlama, bazen görmezden gelmek bazen varlığından rahatsız olarak toplumdan atılmaya zorlamak bazen ise bahsi geçen kesimin kendini bile bile toplumdan soyutlaması olarak görülmektedir. Türkiye’de de kendini soyutlayan ya da toplum tarafından dışlanan kesimlerin varlığı inkâr edilemeyecek düzeydedir. Çingeneler diye tabir edilen kesim buna en büyük örneklerden biridir. Bu kesim, değişik yörelerde değişik isimlerle adlandırılır. Fakat farklı yerlerde yaşasalar bile bu kesimin özellikleri benzerdir. Göçebe bir yaşam tarzı benimsemelerine karşılık yerleşik yaşam tarzına adapte olmuş Çingeneler de bulunmaktadır. Bu kesimin insanları hırsızlık, büyücülük, çetecilik gibi suçlarla itham edilmektedirler. Meksikalı Paçukolar da dışlanmış, soyutlanmış kişilerdir. ‘’Paçukolar, delikanlı gençlerdir. Güney kentlerindeki çetelerin çoğu ve Meksika kökenli olan tayfalar, onların arasından çıkar. Onları dillerinden, davranışlarından ve giysilerinden tanıyabilirsiniz. Kuzey Amerika ırkçılığının öfkesini çektikleri için içgüdüleriyle kurulu düzene karşıdırlar…’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 6) Paçukolar da Çingeneler gibi hırgür çıkarma konusunda oldukça uzmanlaşmış kişilerdir. Toplumun dayattığı kuralları inkâr ederler. Çevreye verdikleri rahatsızlığın farkındadırlar lakin bu onların hak olarak gördükleri davranışlarını kısıtlamak için yeterli değildir. ‘’Davranışlarıyla toplumu tedirgin ettiğini görür ve uyumcu çoğunluktan ayrılmanın sakıncalarını bile bile çıngar çıkarmaktan sakınmaz, ayrıcalık güdenlerin -kendisini cezalandırabilecek durumda olanlarınüstüne üstüne gider.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 9) Çingenelerin hayatı günümüzde filmlere, hatta dizilere bile konu olmuştur. Kavgacı, uyuşmaz, toplumu reddeden, kendine has kuralları olan ama çoğu zaman da kuralsız yaşayan insanlardır. Toplum tarafından damgalanmışlardır. Bu damgalanma onların daha isyankâr tutumlar sergilemelerine kapı aralamıştır. Paçukolar da tıpkı Çingeneler gibi uyumsuz karakterlerdir. ‘’Paçuko, içinde yaşadığı topluma karşı hem aldırmaz hem de aşağılayıcı bir tutum içindedir. Bu türden çelişik izlenimlerin yığılıp birikmesine ve sonunda sancılı bir doğumla patlamasına izin veren Paçuko, kendini bir kavganın ya da çatışmanın ortasında bulur, soluğu gözaltında alır.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 10) KAVRAMLAR Meksikalı için ölüm kavramı kaçınılmaz bir sondur. Bu nedenle ölümden korku duyulmaz. Çoğu zaman dalga geçilir. Ölümü hatırlatan eşyalar yapılır, ölümü çağrıştıran yiyecekler fiestalar’da servis edilir. ‘’Ölüm, doğal ve istenen bir şeydir. Ölüm, ne kadar erken gelirse o kadar iyidir.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 57) Türklerde ise ölüm, Allah’a ulaşma yoludur. Bu yüzdendir ki ‘Allah sevdiği kulunu yanına çabuk alırmış’ söylemi yaygındır. Rumca kökenli olup kavga, gürültü anlamına gelen ‘çıngar’ kelimesi Meksika dilinde de yaygın olarak kullanılan bir kelimedir. Çevirmenin not olarak kökeninin araştırılması önerisi sunduğu bu kavram, her iki dilde de kullanılmaktadır. Türkçede çok sık kullanılmasa da ortak bir kavramın varlığı inkâr edilemezdir. ‘’Meksika’daki adı, chinguere ya da piquete’dir… İspanya’da chingar, çok çok içip kendinden geçmek anlamına gelir.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 79) ‘’Öyleyse, chingar bir başkasına karşı şiddet kullanmaktır.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 80) Fransızcadan dilimize geçmiş olan Macho (Maço) da Meksika dilinde kullanılan her iki toplumun ortak kavramlarından biridir. Maçoluk kavramı, kadına egemen olan erkeğin, bu durumu davranışlarına yansıtması şeklinde açıklanmaktadır. Meksika’da bu durum şöyle açıklanmıştır: ‘’Meksikalı macho (erkek), içine kapanık, kendisini ve ona emanet edilmiş her şeyi savunmaya hazır olan yürekli bir varlıktır.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 26) Erkeklerin kendi aralarında kullandığı ve üstünlük belirtisi olan bir başka kavram ise Meksika kültüründe şu şekilde yer edinmiştir: ‘’… kapalının ve saldırganlığın simgesi olan Baba’ya karşı duyulan bu hayranlık, üstünlüğümüzü göstermek istediğimiz zaman kullandığımız ‘Ben senin babanım’ deyiminde kendini belli eder.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 84) Bu deyim, Türkçedeki, kendi oğlumuz olmayanları ‘Oğlum’ diye çağırışımızdaki üstünlük ifadesi ile aynıdır. Sinirli anlarda söylenen ‘Cehennemin dibine kadar yolun var.’ cümlesinin bir başka yansıması da Meksika toplumunda şöyle ifade edilir: ‘’‘Vete ala chingada’ diyerek kızdığımız kişiyi uzakça bir yere göndeririz.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 82) SİYASET VE EKONOMİ Siyaset ve ekonomi, toplumların kaderini belirleyen önemli etmenlerin başında gelirler. Siyasetle beraber ülkelerin stratejik adımları belirlenirken ekonomiyle de bu adımların sonuçları ve içinde bulunulan yapının işlevselliği ölçülmüş olur. Ekonomik açıdan özgür ve bağımsız olan devletler, refah seviyelerini yüksek tuttukları sürece başarılı olmuş sayılırlar. İki milletin de benzer siyasi görüşleri ve ekonomik sorunları olmuştur. Özellikle siyasi bireylere olan koşulsuz bağlılıklar, iki toplumun da kanayan yarası olmuştur. Yapılanlardan ve yapılmayanlardan ziyade yapana odaklanma, siyasileri yüceltme geleneği hâlâ varlığını sürdüren bir sorundur. Octavio Paz, ‘’İnsanlarımızın, ilkeler yerine, kişilere bağlanmaları, aynı ölçüde küçültücü olan başka bir sorundur.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 82) diyerek Meksikalının bu sorununu ön plana çıkarmıştır. Siyasilere olan koşulsuz bağlılığın yanında parti örgütü sorunu da mevcuttur. Siyasi partilerin örgütlenerek yandaş topladığı ve kamu hizmetlerinde particilik zihniyetinin uygulandığı açıktır. Aynı durumun Meksika için de geçerli olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. ‘’Siyasal önderlere koşulsuz bağlılık yanında bir parti örgütü sorunu da vardır. İçinde Meksika’nın da bulunduğu kimi ülkelerde parti, kamu hizmetlerine katılmak isteyen herkese açık bir toplumsal kesimdir hem sağ hem soldan büyük halk kesimleri partiye üye olabilir.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 208) Ülkelerde yapılan reformlar aslında kökü benzeşen reformlar olmakla birlikte sonuçları farklılıklar gösterebilmektedir. Türkiye’de 1929 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından yapılan reformla topraksız olan halka toprak dağıtmak ve bunun neticesinde toprak verimliliğini yükselterek ekonomik açıdan ülke hazinesine katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Ne var ki aynı yıl dünya üzerinde baş gösteren ekonomik kriz, bu planı başarısız kılmıştır. Meksika’da ise durum farksız değildir. ‘’Kendi varlığımızı arayışımızın yasal ve siyasal belirtileri olan Reform önlemleriyle 1857 Anayasası, üçlü kültür mirasımızın sürekliliğini sağlayan dinsel kurumlarla geleneksel (ortakçı) toprak düzeninin yıkılmasına yol açtı.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 138) EĞİTİM REFORMLARI Cumhuriyet dönemi itibarıyla Türkiye’de eğitim alanında çeşitli reformlar yapılmıştır. Hem eğitim programları hem de laik eğitim alanında çalışmalar yürütülmüştür. Meksika’ya baktığımız zaman da eğitim alanında benzer reformlar yapıldığı göze çarpmaktadır. ‘’İlköğretimi yaygınlaştırmak, daha üst düzeylerdeki öğretimin niteliğini geliştirmek vb. gibi. Vasconcelos, önemli bir şey daha yapmaya çalışmış, eğitim-öğretim sürecini, kültürel geleneğimizde var olan ama olgucuların unuttuğu ya da görmezlikten geldiği bazı temel ilkelere oturtmak istemiştir.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 166) Türkiye’de de Atatürk ilkelerine bağlı millî, demokratik, lâik ve çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayalı eğitim ilkeleri ön plana çıkmıştır. Klasik eserlerin Türkçeye çevrilmesi, köy enstitülerinin kurulması, köylerin en uzak noktalarına kadar eğitim verilmesi amaçlanmıştır. Meksika’da bu durumun benzer yönleri de görülür. ‘’Vasconcelos eğitim-öğretim işlerini canlı tutulması gereken yaşam süreci olarak görmüştür. Bu anlayış içinde, okullar açılmış, okuma kitaplarıyla klasik kaynaklar yayımlanmış, enstitüler kurulmuş, ülkenin en uzak yörelerine değin ‘kültür kurulları’ yollanmıştır.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 167) Eğitimin laikleşmesi gibi zorlu bir sürece de tabi olunmuştur. Lakin bu sürecin Meksika’da başarılı olduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir. ‘’Kilise ile devletin ayrılması, kilise holding’lerinin kaldırılması, eğitimin laikleştirilmesi ve din kurumlarının tekelinden kurtarılması, reform hareketinin beğenilmeyen çabaları olmuştur.’’ (Paz, Yalnızlık Dolambacı, s. 138) SONUÇ Yalnızlık Dolambacı, kültürel antropolojik bir bakış açısıyla Meksika kültürünün bir portresini çizmiş, Meksika’nın ve Meksika insanının dramatik yalnızlığıyla birlikte çeşitli sorunları üzerinde durmuştur. Meksika ve Türk insanının benzer yönlerini incelemek amacıyla Octavio Paz’ın Yalnızlık Dolambacı adlı eserine başvurulmuş, Tarih, Meksikalı-Türk, Kadınlar ve Erkekler, Dışlanmışlar, Kavramlar, Siyaset ve Ekonomi, Eğitim Reformları başlıkları altında her iki toplumun ortak kültürel yaşantıları ele alınmıştır. Bunun neticesinde de her iki toplumun da benzer kültürel özellikleri taşıdıkları saptanmıştır. Tarihsel oluşum süreçleri ve toplum yapısı, birbirinden çok uzaklarda yaşayan ve yaşamış olan iki milletin ilginç benzerliklerini gözler önüne sermiştir. Kaynakça Arslantaş, H. A. (2008, Kasım 30). Kültür - Kişilik ve Kimlik. Fırat Üniversitesi Doğu Araştırmaları Dergisi, 7(1), 105. Güvenç, B. (1978). Önsöz. O. Paz içinde, Yalnızlık Dolambacı (B. Güvenç, Çev., s. 12). Cem Yayınevi. Paz, O. (1950). Yalnızlık Dolambacı. (B. Güvenç, Çev.) Cem Yayınevi.