Academia.eduAcademia.edu
YUNUS EMRE’NİN RİSÂLETÜ'N-NUSHİYYE’SİNDEKİ DESTANLARIN VE AHLAKİ KAVRAMLARIN İNCELENMESİ Tayfur EVSEN GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ / TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ tayfurevsen1905@gmail.com ÖZET Kibir, öfke, kıskançlık, cimrilik, gıybet gibi kavramlar, insan zihnini derinlemesine sarsan ve iradenin mekanizmasını yıkan durumlar olarak insan hayatının temeline çöker. İncelemenin amacı, Yunus Emre’nin ele aldığı kavramları açıklayış biçimini incelemek ve sorunlara getirdiği çözümleri nitel analizlerle ortaya koymaktır. Tasavvufi düşüncenin önde gelen isimlerinden olan Yunus Emre, verdiği nasihatlerle birlikte, bu kavramların karşısına sunduğu değerleri birer çeri gibi kullanmış, intak sanatı kullanılarak zenginleştirilen anlatımıyla beraber, Türkçenin geniş anlatım olanaklarını da gözler önüne sermiştir. Anahtar Kelimeler: Yunus Emre, Risâletü’n-Nushiyye, destan, ahlak, nasihat. Risâletü’n-Nushiyye, Yunus Emre’nin dini nasihatler içeren ve Türkçe yazmış olduğu, mesnevi türündeki bir eseridir. ‘Nasihatler Kitabı’ anlamına gelen ve dervişleri eğitmek amacıyla yazılan eser, Nasihatname türünün Anadolu’daki ilk örneklerinden biri olarak gösterilmektedir. Bireyin nefis ile olan mücadelesinin anlatıldığı kitapta, İslami ögeler ve semboller, Anadolu insanına somutlaştırılarak anlatılmaya çalışılmıştır. Eser, aruz ölçüsüyle yazılmış olup 573 beyitten oluşmaktadır. 13 beyitlik başlangıcın ardından ‘Aklın Tarifi’ adlı bir düzyazı, bu düzyazıyı takiben de ‘Akıl ve Ruh’, ‘Kibir’, ‘Öfke ve Gazap’, ‘Sabır’, ‘Haset ve Cimrilik’, ‘İftira ve Gıybet’ adlı altı manzum dâstân (destan) gelir. AKLIN TARİFİ Yunus Emre’ye göre akıl, yaratıcının ezeli ışığının bir parçasıdır ve üçe ayrılır: Akl-ı ma’âş: Aklın en alt tabakasıdır. Yani, dünya hayatını düşünen akıldır. Yeryüzünün nimetlerinden faydalanmak isteyen kişinin aklına denir. Akl-ı ma’âd: İrfanla terbiye edilmiş, ahiret hayatını düşünen akıldır. Bu akla sahip kişi, duyduğu korkunun etkisiyle dinin gerekliliklerini yerine getirerek, aklını ahiret mutluluğunu kazanmak için kullanır. Akl-ı küll: En üstün akıldır. Bu akla sahip kişi, yaradılış sebebini kavramıştır. Kamil bir insandır ve buna göre hareket eder. Allah’ın, hak yoluna erenlerin imanı üç türlüdür: İlmelyâkin: Bir hakikatin varlığını kesin bir şekilde bilmektir ve bu akıl yoluyla olur. Aynelyâkin: Bir hakikatin varlığını his âlemine girer gibi hissetmek ve onu böyle bilmektir. Bu imanın yeri gönüldür. Hakkelyâkin: Bir hakikatin varlığını bilir gibi bilmektir. İnsanın, hayatta olduğunu bilmesi gibi. Bu imanın yeri candır. Cennet, Allah’ın cömertliğinin, Cehennem ise adaletinin göstergesidir. Toprak nurunun, su hayatının, rüzgâr büyüklüğünün, ateş ise öfkesinin parçasıdır. Toprak ve su Cennet’te yer alırken, rüzgâr ve ateş ise Cehennem’dedir. 2 AKIL VE RUH DESTANI Yunus Emre’ye göre insan, nefis ile çevrelenmiştir. Kendisine gönderilmiş iki ‘sultan’ vardır. Bunlar bedeni zapt etmek ister. Biri Rahmanî, diğeriyse Şeytanî’dir. Rahmanî, Allah katından gelen ve her anlamda hayırlı olandır. Şeytanî ise ‘kin’ katından gelen ve şer getirendir. Nefis kibirlidir. Yaradan’ı tanımaz fakat ruh, ay gibi saf ve temiz olmalıdır. Yaradan’ın ışığından ayrılmamalıdır. Nefsin dokuz çocuğu vardır. Büyük çocuk hırs’tır. Bir türlü doyurulamaz. Tüm insanlığın esir olduğu bir istektir. Nefis aklı çeler. Akıl katında duramayan ruh, Yaradan’ın katına layık olmaz. Açgözlülük de nefsin ürünüdür. İnsan nefsinden Allah’a sığındığı zaman, yani kaybettiği aklı başına geldiği zaman kendisine öğütlerde bulunur. Aklıyla tartıp biçen insan, aklını ve ruhunu nefisten arındırır. Kanaat, hırsa karşı galip gelir ‘’ Geride kaldı o kıtlık ve âfet, Tutarlar sultan meclisini mekân, Oldu cümle fırsat tacirleri mat. Elde cam, geçerler cümle varlıktan. Ârifler artık ibadetle meşgul, Kurtulup bunlar erdiler murada, Olmuş her birisi sultanına kul. Saki mey sunar, içerler orada.’’ (Avşar, 2013, s. 30-31) KİBİR DESTANI Yunus Emre’ye göre kibir, imansız yani inananı kalmayan bir ruha dönüşecektir. Kibre düşen insan, imanını kaybedecektir. Kibirli insanda nazar yoktur. Bu yüzden gönlünde nur taşımaz. Allah’a giden bir yol barındırsa da kalbinde, kibir gözünü körelttiği için bu yolu göremez. Bu yolda çevresinden de uzaklaşmış, yalnızlaşmıştır. Kendi kurduğu benlik dünyasına hapsolmuştur. Kibir, kişinin kendi iç dünyasıyla yaşadığı çatışmanın bir ürünüdür. Bu çatışmadan kurtulmanın tek yolu onunla savaşmaktır. 3 ‘’Sakın olmayasın kibirle yoldaş, Kibri nerde görürsen orda savaş.’’ (Avşar, 2013, s. 38) Kibirli insanın içi şirk ve şüpheyle dolmuştur. Cehennem’deki Siccîn adındaki vadi, onlarla dolup taşacaktır. Tevazu, hırsa baskın gelen kanaat ile arkadaştır. ÖFKE VE GAZAP DESTANI Bu bölümde Yunus Emre, intak sanatı yaparak öfke’yi konuşturur ve öfke kendi niteliklerinden bahseder. Askerleriyle yani kendine bağlı insanlarla ve onlara yaptırdıklarıyla övünür. Bir bakıma öfke, kibirle süslenmiştir. Yunus sözü devralır ve anlatmaya başlar. Yunus’a göre, ölüm veya mezardan değil, öfkenin fitnesinden korkulmalıdır. Çünkü öfke imanı zayıflatır. Yürürken küçük bir çöpü dahi incitmeyen en dingin insanlar bile düşer onun tuzağına. Öfkeden kaçınmayan insan Allah’tan uzaklaşmıştır. Kendisine hiçbir söz kâr etmeyecektir artık. Öfke insan bedenini bir kale misali içten içe fetheder. Mülk sahibi öfke iken, insan dışarıda kalan bir misafir olur. Bu vaziyet böyle devam ederse de o kişinin ölümü çabuk olur. Dıştan bakıldığında mü’min gibi görünür ama içeride öfke putuna tapılır. Bunca öfkeye bir Sabır gerektir. Sabır öfkeyi yutar, toz eder. Kişi kötülüklerden arınır. SABIR DESTANI Yunus Emre, bu bölümde sabr’ın güzelliğinden bahseder. Hz. Yusuf meselesini de örnek verir. Kuyuya atılan ve çıkış yolu aramakla uğraşan Yusuf pes eder. Allah’tan sabır isteyip olduğu yere çöker. Zaman gelip geçerken kuyuya bir kova iner. Sabreden Yusuf karşılığını alır. 4 ‘’Çektiler onu kuyudan dışarı, Müjdeler ona ki başara sabrı. Gör ki sabırla Yûsuf neye erdi, Sabır acısıyla helvaya erdi.’’ (Avşar, 2013, s. 82) Sabır sahibine, zehir bal gibi gelir. Velilerle dost olmak isteyen kişi, sabır evine girmelidir. Sabır bir meslek hâline gelirse, kişi zorlukların üstesinden gelmeye alışır. Ne kadar zor olsa da yolu, sonunda istediğine kavuşur. HASET VE CİMRİLİK DESTANI Haset’e bulananın bedeni sağlamdır ama içten içe yanar canı. Cimri’nin ise aklı başında değildir. Her şeye sahip olacağını düşünür. Süleyman’ın bile tutunamadığı bir dünyada mülk peşinde koşar. Doğruluk ehline cimrilik ermez fakat cimri kişi öylesine kibre kapılmıştır ki bu durumu göremez. Bu sebeple hayatı gam içinde geçen cimrinin her anı helak olur. Kaygıyla karnını doyurur ve hiçbir zaman mutlu olamaz. Halk tarafından sevilmedikleri gibi hırslarından ötürü de Allah korkuları da yoktur. Öylesine cimridirler ki Allah’ın zenginliğini görmezler. Bu yüzden de biter korkusuyla ellerindekine dokunmazlar. Cimrinin sonunu Kârûn’a benzetir Yunus. Cimrilik, mala bağlandıkça, toprağın Kârûn’u yuttuğu gibi yutacaktır insanı. ‘’Kârûn: Zenginliğiyle tanınan, Hz. Mûsâ ve Hârûn’un şahsında Allah’ın emirlerine karşı çıktığı için cezalandırılan kişi.’’ (İslâm Ansiklopedisi) Yaptıklarından pişman olan kişi, aklın önünde boyun eğer. İstediği tek şey cimrilikten kurtulmaktır. O zaman akıl ona bir seçenek sunar. Cömertliğe sığın, seni ancak o kurtarır, der. O an cömertlik çıkagelir. Bütün malını yağmalatır. Mal boşa çıkınca, içindeki cimrilik boşa çıkan mala üşüşür. Üzerindeki yükten kurtulan insan, artık Hakk’ın yoluna girmiştir. 5 İFTİRA VE GIYBET DESTANI Yunus’a göre, gıybet uğurlu bir iş değildir. Gıybet eden kişi adamdan sayılmaz. Gıybet, kişinin ağzındaki pisliktir. Bu kişiler bolluk, bereket bulamazlar. Cimrilik ve gıybetten kaçınılmalıdır. Çünkü bu ikili insanın inancını öldürür. Gıybet ve iftirayla uğraşan insan, bal ile zifti aynı kaba koymuş gibidir. Gıybet ve iftira ile uğraşan kişi, bunu muhatabına belli etmez. O ki her şeyden bihaber olan muhatap, düşmanını dost sanır. Kin ve gıybet, hasetlik ateşiyle kavurur insanı. Terk edilmediği sürece mağlup eder. İnsan, özünü kaybetmeye, aklını yitirmeye başlar. Kendisine düşman olur. Yıllarca gıybet ve kin ile bir ömür harcayan insan, sonunda pişman olur. Akıldan çare diler. İşte o zaman akıl, doğruluk dostunu çağırır. Bu dost, gıybet ve iftirayı, kin ile kibri yok eder. Doğruluk yolundan ayrılmayan insan, Allah’ın nuruna gark olur. ‘’Sadıktır doğrulukta iyi kişi, Doğruluk iyi eder yavuz işi Öğüdü cümle doğruluktan alır, Dürüstlük dirliği ebedî kalır.’’ (Avşar, 2013, s. 140) SONUÇ Yunus Emre, ele aldığı ahlaki kavramları zaman zaman konuşturarak teatral bir hava yaratmıştır. Ahlaki çöküntülerin karşısına çıkardığı tezatlarla, nefisleri alt etmiştir. Hırsa karşılık kanaat, kibre karşılık tevazu, öfke ve gazaba karşılık sabır, haset ve cimriliğe karşılık cömertlik, iftira ve gıybete karşılık da doğruluk kavramlarını öne sürmüş ve onları bir çatışmanın içerisine sokmuştur. İyi, güzel olan ahlaki değerler her fırsatta galip gelmiştir. Özünde nasihat etmek olan kitap, dervişler ve halk için öğretici bir eser niteliği olmasının yanı sıra, edindirdiği ilkelerle birlikte Türkçe’nin geniş bir anlatım olanağına sahip olduğunu ortaya koymuştur. 6 KAYNAKÇA Avşar, D. D. (2013). Akıl ve Ruh Destanı. Y. Emre, Nasihatler Kitabı (s. 30-31). Ankara: Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı. Avşar, D. D. (2013). İftira ve Gıybet Destanı. Y. Emre, Nasihatler Kitabı (s. 140). Ankara: Ankara Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı. Avşar, D. D. (2013). Kibir Destanı. Y. Emre, Nasihatler Kitabı (s. 38). Ankara: Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı. Avşar, D. D. (2013). Sabır Destanı. Y. Emre, Nasihatler Kitabı (s. 82). Ankara: Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı. İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/karun adresinden alındı 7